Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir ruzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı."
Kitabe-i Seng-i Mezar
Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hâli;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hâli.
Bakma fakirmişim, kimsesizmişim;
-Akşamüstüne doğru, kış vakti -
Benim de sevdalar geçti başımdan.
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;
Zamanla anlıyor insan dünyayı.
Ölürüz diye mi üzülüyoruz?
Ne ettik, ne gördük şu fâni dünyada
Kötülükten gayri?
Ölünce kirlerimizden temizlenir,
Ölünce biz de iyi adam oluruz;
Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,
Hepsini unuturuz.
Orhan Veli KANIK
Orhan Veli Kanık’ın “Ölüme Yakın” adlı şiiri, ölüm gerçekliğinin şiir kişisi üzerindeki yansımalarını gösterir. Şiir kişisi, alışılagelmişin aksine ölümü kederli bir bitiş olarak görmekten öte, günahlardan ve dünyevi kirlerden arınmak için bir menzil olarak yorumlar.Bu yönüyle Orhan Veli, şiiri “insanın beş duyusuna değil, kafasına hitap eden bir söz sanatı” şeklinde ele alarak ve biçimsel kalıpların dışına çıkarak fark yaratmakla kalmaz aynı zamanda ölüm temasını bambaşka bir şekilde işleyerek kendi şiirindeki ölüm gerçekliği ve ölüme yönelik evrensel algı arasında büyük bir tezat yaratır.
“Ölüme Yakın” şiiri sade dili, söz sanatlarına, şairane söyleyişlere olabildiğince az yer verilmesi, serbest ölçü ve nazım şekli gibi biçimsel özellikleri yönüyle Garip akımının izlerini taşır. Bu nedenle şiir biçimsel yapısından öte anlamsal boyutuyla ele alındığında, şairin ilk dizelerine şiir kişisinin içinde bulunduğu zaman dilimi ve uzamın betimlemesiyle başladığı görülür. “Akşamüstüne doğru, kış vakti;/ bir hasta odasının penceresinde” dizeleriyle soğuk ve kasvetli bir atmosfer yaratan şair, zaman kavramının şiir kişisi üzerindeki etkisine gönderme yapar. Orhan Veli, bitmekte olan gün, kış vakti ve hasta odası imgeleriyle zaman ve mekana vurgu yaparken, aynı zamanda günün bitişiyle ömrünün sonlarına yaklaşan; kış mevsimiyle, hastane odasıyla ölümün soğukluğu ve karanlığıyla burun buruna olan bir insanı betimler. Yaratılan bu karanlık ve kasvetli ortamın ardından, şair beklenenin dışına çıkar ve “ Yalnız bende değil yalnızlık hâli;/ deniz de karanlık, gökyüzü de;/ bir acaip, kuşların hali” dizeleriyle ölüm döşeğinde olmasına rağmen şiir kişisiyle diğer bütün diğer varlıkları, evreni eşit tutar. Şiir kişisinin duygu durumunun dış dünyaya yansımalarını doğadan elementleri kişileştirerek okura aktaran şair; koyu deniz ve gökyüzü arasında, ışık kırılmalarından dahi yoksun bir hayat arasında sıkışıp kalmış, gitgide karanlığa gömülen kuşlar gibi yolunu bulamayan, acayipleşen ve bilinmeyene doğru yol alan insanoğlunu simgeler.
Şiirin ikinci bendi incelendiğinde, şiirin altında yatan asıl anlamın okura yansıtıldığı görülür. Şiir kişisi, ölüme yaklaşırken önemini kaybeden ancak eskiden kendisine ait olan insanî özellikler, “Bakma fakirmişim, kimsesizmişim” hayatta şansı yakalayamamış okuruna, insanoğluna bir nasihat verir edasıyla seslenir. Bu nedenle şair, şiirin ilk dizesini iki kısa çizgi arasına alarak tekrarlar: -akşamüstüne doğru, kış vakti-. Bu görsel imgelerin çağrışımlarının, ölümden duyulan rahatsızlık ve korku olmasının aksine, fani hayatın karanlığı ve kasveti olduğu anlaşılır. “Benim de sevdalar geçti başımdan./Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış;/ Zamanla anlıyor insan dünyayı” dizeleriyle şair, insanoğlunu varoluşundan bu yana daima kötülüğe itmiş etmenleri örnekler. Şiir kişisinin dünya algısı ve ölüme karşı geliştirdiği farklı bakış açısı dünyevi eğlence ve keyif unsurlarını manasızlaştırır. Şiir kişisinin ömrü sona yaklaşmış olsa da, okur korku duymak yerine bir nevi hayata sitem ederek, ölümle yüzleşerek rahatlama hissi duyar.
Şiirin son iki bendi, şairin yarattığı anlamsal düzlemin bütünüyle çözümlenmesinde önemli bir rol oynar. Orhan Veli, “Ölürüz diye mi üzülüyoruz?/ Ne ettik, ne gördük şu fani dünyada/Kötülükten gayri?/Ölünce kirlerimizden temizlenir,/ Ölünce biz de iyi adam oluruz;/ Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış,/Hepsini unuturuz” dizelerinde 1. çoğul şahıs kullanımıyla şiir kişisini bütün insanlıkla birleştirir. Sözde soru cümleleriyle, okura, yaşamı, ölüme bakış açısını sorgulatmayı amaçlayan şair, ölüm gerçekliğini fani dünyanın kirli yüzünden bir kurtuluş olarak yorumlar. “Şöhret, kadın ve para hırsı” tekrarı ile ölümün ardından bütün bu günah olarak nitelendirilen kötülüklerin unutulacağına, geride kalanların ve gidenin aklında artık bu unsurların yer etmeyeceğine ve tam aksine kirlerinden arınmış “iyi adam” olarak kurtuluşa ulaşılacağına gönderme yapılır.
Sonuç olarak, Orhan Veli Kanık “Ölüme Yakın” adlı şiirinde, kullandığı başlıkla paralel olarak, ölümün gerçekliğiyle burun buruna gelmiş şiir kişisinin iç dünyasını yansıtır. Fani dünyanın karanlık yüzünü, bir kaçış, kurtuluş yolu olarak görülen ölümü konu edinen şair, alışılagelmişin tam aksine bir ölüm algısı resmeder. Karanlık, umutsuz ve kasveti yansıtan imgeler ölüm gerçeğini değil, hayatın kendisini hedef alır. Orhan Veli, ölümü kabullenememe ve ölüm korkusuna sahip olmanın aksine; ölüme karşı kabullenici, hatta iyimser bir tutum sergiler. Ölümü, yaşamın kirlerinden temizleyen imgelerle, rahatlatıcı ve dingin bir ton dahilinde kuran şair, “Ebedi sükût” olarak nitelendirdiği ölümü, dünyevi gerçeklere zaman üstü bir yorum getirir. Gerek yetmiş yıl öncesinde gerekse günümüzde insanoğlu hırsına yenik düşmekten, dünyevi keyif uğrunda yaşamaktan, bencillik ve çıkarcılığından kendini alamamış ve hayatın en büyük gerçeğini unutarak yaşamaya devam etmiş, şairin aksine ölüm karşısındaki tepkileri hep öğrenilmiş ve abartılı olmuştur.
Kaynak: Deniz Ece Öztürk (Scribd)
Photo: Obuc honok
0 yorum: